Yazı kategorisi: Doodle, Tarih

30 Ağustos Zafer Bayramı

Atatürk
Atatürk

Merhaba,

Bugün, Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk halkının topraklarını koruduğu, düşman birliklerini tamamen geri püskürttüğü büyük zaferin yıldönümüdür. 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta sonlanan Başkamutanlık Meydan Muharabesi’nin kazanılmasıyla sonuçlanan bu savaştan sonra işgal birlikleri topraklarımızı terketmeye başlamıştır. Bu büyük zaferden sonra 30 Ağustos tüm Türkiye için resmi tatil olmuştur.

Bu günün önemini, neler yaşandığını anlatmadan önce Google’ın bu günü unutup da Doodle hazırlamaması beni gerçekten çok üzdü. Bu yüzden kendimce basit bir Doodle hazırladım ve Google’a gönderdim. Umarım hemen kontrol edilip anasayfasına koyulur. Açıkçası Google’dan böyle bir hata beklemiyordum. Olur olmadık günleri hatırlayan Google böyle bir günü nasıl unutur, aklım almıyor.

30 Ağustos Zafer Bayramı İçin Hazırladığım Doodle
30 Ağustos Zafer Bayramı İçin Hazırladığım Doodle

Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal bayramıdır. Her yıl 30 Ağustos günü kutlanır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.

Okumaya devam et “30 Ağustos Zafer Bayramı”

Yazı kategorisi: Tarih

Osmanlı Tokadı ve Başıbozuklar

Rus ressam Konstantin Makovsky'nin 93 Harbi ve Bulgar İsyanları sırasında (1877'de) yaptığı, Bulgar kadınlara tecavüz eden başıbozuklar tablosu.
Rus ressam Konstantin Makovsky’nin 93 Harbi ve Bulgar İsyanları sırasında (1877’de) yaptığı, Bulgar kadınlara tecavüz eden başıbozuklar tablosu.

Osmanlı tokadı, Osmanlı Ordusu askerlerinin silahsız savunma ya da saldırı durumunda kullandıkları, elin her iki yanıyla yapılabilen düşmanı sersemletmek amacıyla uygulanan bir vuruştur. El ve kolun açısız ve omuzdan hızla hareketiyle hedeflenen noktaya el ile yapılan temasla yapılır. En çok yüzün her iki yanına ve enseye yapılır. Vuruşun şiddetine göre öldürücü olabilir.

Osmanlı Ordusu’nda genellikle savaşlarda birebir ve yüzyüze yapılan mücadeleler esnasında sık sık yaşanan silahın elden düşmesi ya da kırılması durumunda kullanılmıştır. Osmanlı kültüründe bir kavgada taraflar asla birbirlerine yumrukla müdahale etmezlerdi. Yüze kalıcı zararlar verme ihtimalinden dolayı birine yumrukla saldırmak son merhalede yer alır ve yumrukla ilk saldıran ayıplanırdı. Tıpkı yatağan kılıcı olanların dövüşlerde karşılarındakini aşağılamak için kılıcın kesmez yanı ile saldırmaları gibi, tokat ancak yeri zamanı, kavgadaki taraflarca bilinen kurallarla kullanılırdı. Kavgada büyük olan karşısındakini sesi etraflıca duyulan şiddetli bir tokatla uyarır ve bu durum genellikle yeterli olurdu.

Osmanlı Ordusunda meydan savaşlarında en ön safta yer alan, azab askerlerinin, esas amaçları olan karşıdaki düşmanın seçkin birliklerini yorma görevleri sırasında hafif silahların kısa zamanda kullanılmaz duruma gelmesi ve ağır silahların kuşanmalarının aldığı zaman çoğu kez bulunamadığında tokat atmaya başlamaları ile askerler arasında yiğitliğin eriştiği son nokta olarak görülmeye başlanmış ve bunun üzerinde popülarite kazanmıştır. Sesi ile düşmanın üzerinde yarattığı psikolojik etki sebebiyle zamanla geliştirilmiştir. Bu askerler daha eğitim safasında mermer döverek yetiştirildikleri için, çok kuvvetli ellere ve kol yapısına sahip olurlar. Osmanlı ordusunun en büyük tokatçıları Başıbozuk (Delibaş) diye adlandırılan bir düzensiz ordudur.

Bir Başıbozuk Lideri
Bir Başıbozuk Lideri

Başıbozuklar

Başıbozuklar, mali güçlükler nedeniyle özellikle Balkanlar’daki vilayet garnizon ve jandarmasına gerekli takviyenin düzenli olarak sağlanamaması, isyanlara zamanında müdahale edilememesi gibi nedenlerle Dobrucalılar’dan ve Kırım, Kafkasya gibi Ruslar’a kaptırılan topraklardan getirilip Balkanlar’a yerleştirilen Tatar ve Çerkezler’den oluşan düzensiz, mahalli, gönüllü birliklerdir. Özellikle Bulgaristan’a yerleştirilmiş olan bu Tatar ve Çerkez göçmenler, yurtlarını terk etmelerine sebep olan Ruslar’a yönelik kin ve nefretlerini yerleştikleri bölgenin Slav unsurlarına da (Ruslar’la aynı soydan gelmelerinden dolayı) yöneltmişlerdir.[1] Zamanla uzman askerler tarafından sivilleri tanımlamakta kullanılan bir terime dönüşmüştür. Başıbozuk kelimesi, Kırım Savaşı sırasında İngilizce’ye (bashi-bazouk) ve Fransızca’ya (bachi-bazouk) geçmiştir.

Okumaya devam et “Osmanlı Tokadı ve Başıbozuklar”

Yazı kategorisi: Tarih

Dombıra Taktiği: Cengiz Han’a Dünyayı Fethettiren Taktik

Cengiz Han
Cengiz Han

Merhaba,

Geçenlerde bir arkadaşım Mongol filminden bir sahneyi izlettirdi. Hem videodaki şarkı hem de uygulanan savaş taktiği çok ilgimi çekti. Biraz araştırdım ve bu taktiği Cengiz Han’ın birçok savaşta kullandığını gördüm. Biraz Turan taktiğini anımsatıyor. Turan taktiğindeki gibi önce küçük bir birlik -ölüm birliği- düşmanın üstüne doğru saldırı yapardı. Az oldukları için genelde çoğu ölürdü ve geriye birkaç kişi kaldıktan sonra kaçmaya başlarlardı. Ama tabiki aslında kaçmıyorlardı. Düşmanı hilal şeklinde bir kapana sıkıştırmaya çalışıyorlardı. Düşman yeteri kadar geldiğinde saklanmış olan hilal şeklindeki birlik düşmanın çevresini sarmış oluyordu. Bu şekilde düşman kapana sıkışmış gibi kalıyordu. İşte Dombıra taktiğinde de kılıçları yassı, zırhları kuvvetli, yüzleri kapalı ve atları son derece hızlı bir birlik oluyor. Bunlar da Turan taktiğindeki gibi ölüm birlikleri. Yani hepsi öleceklerini bile bile gidiyorlar. İşte Cengiz Han bu küçük orduyu iyi eğitiyordu. Özellikle kılıçları ve atları üzerinde çok duruluyordu. Kılıçlarının özel bir şekilde yassı olması düşmanın içine girdiklerinde onları rahatlıkla kesip, yarmasını sağlıyordu. Atlarının hızlı olması düşmanın içine hızlıca girip hızlıca içlerinden çıkmasını sağlıyordu. Peki taktik nasıl işliyordu? Önce Cengiz Han’ın emriyle bu küçük birlik öne çıkıyordu ve atlarını düşmana doğru sürüyordu. Düşmana yaklaştıklarında arka arkayayken ip şeklinde düzleşiyorlardı. Hızlı atları ve yassı kılıçlarıyla düşman birliğinin içine girip öldürebildikleri kadar düşmanı öldürüyorlardı. Daha sonra sayıları azaldığında yenilmiş gibi geri kaçıyorlardı. Düşmanda buna inanıp peşlerinden koşuyordu. Yine Cengiz Han’ın emriyle orduda iyi ok kullanan biri ilerideki hendekte gizlenmiş olan okçu birliğine yerlerinden çıkmalarını söylemek için onların önlerine bir ok fırlatıyor. Gizli okçu birliği oku gördüğünde yerlerinden çıkıyor ve onlara yeteri kadar yaklaşmış olan düşmanı ok yağmuruna tutuyordu. Bu sırada geriye kalan 3-5 ölüm birliğindeki askerler de ölüyordu tabii. Ama belki yüzlerce kişi belki 20 kişi için ölmüş oluyordu.

Cengiz Han bu taktikle kendi ordusundan katlarca büyük orduları yeniyor. Gerçekten çok iyi düşünülmüş bir taktik.

Okumaya devam et “Dombıra Taktiği: Cengiz Han’a Dünyayı Fethettiren Taktik”

Yazı kategorisi: Biyografi, Doodle, Tarih

Rosalind Franklin: DNA Kadını

Rosalind Elsie Franklin
Rosalind Elsie Franklin

Merhaba,

Bugün DNA, virüs, kömür ve grafitin yapılarının anlaşılmasında büyük katkılarda bulunan İngiliz biyofizikçi ve kristallografçısı Rosalind Elsie Franklin’in doğum günü. En çok Watson ve Crick’in DNA’nın yapısını keşfetmelerinden önce yaptığı X ışını kırınımı çalışmalarıyla ve öne sürdüğü hipotezlerle tanınmıştır. Daha sonra ise tütün mozaik virüsü ve polio virüsler için yaptığı araştırmalarla dikkat çekmiştir. 1958’de zatürre ve takiben karsinomatozis ve yumurtalık kanserinden hayatını kaybetmiştir.

Hayatı

—————————————

Rosalind Elsie Franklin 25 Temmuz 1920’de Londra’da doğdu. O dönemde İngiltere’de bulunan kız okulları içinde fizik ve kimya eğitimi veren nadir okullardan birinde çalışkanlığı ve bilgisiyle ön plana çıkıyordu. Rosalind, 15 yaşına geldiğinde gelecekte ne olacağıyla ilgili fikri kesinleşmişti artık: O, bir bilim kadını olmak istiyordu. Ne var ki bu duruma ilk engel olabilecek kişi babasıydı. Babası, kızının yüksekokula gitmesine karşıydı. Kızını okutmak yerine onun, yardım kuruluşları için çalışan bir sosyal güvenlik uzmanı olması gerektiğini düşünüyordu. Ne var ki kızının ısrarlarına dayanamayacak ve yumuşayacaktı. Babasının okuması için izin vermesinin ardından Rosalind Franklin, 1938 yılında Cambridge’de bulunan Newnham Koleji’ne girdi. Burada fiziksel kimya öğrenimini tamamladıktan sonra 1941’de mezun oldu.

Okumaya devam et “Rosalind Franklin: DNA Kadını”

Yazı kategorisi: Biyografi, Doodle, Tarih

Rembrandt van Rijn: Işığın ve Gölgelerin Ressamı

Rembrandt
Rembrandt

Rembrandt Harmenszoon van Rijn (15 Temmuz 1606 – 4 Ekim 1669), Hollandalı ressam ve baskı ustası. Avrupa ve Hollanda sanat tarihinin en önemli ressamlarından biridir. Hollanda’nın ticaret, bilim ve sanatta atılım yaptığı Hollanda Altın Çağında yaşamıştır. “Işığın ve gölgelerin ressamı” olarak da anılır.

Cornelia ve Harmen Gerritsz’in oğlu olarak Leiden, Hollanda’da dünyaya gelmiştir. Bir değirmenci olan babası varlıklıydı, annesi ise bir fırıncının kızıydı. Leiden Üniversitesi’nde okuyan Rembrandt, ressam Jacob van Swannenburg’un takdirini kazanmış ve 1621’de onun öğrencisi olmuştur. 1624 yılında kısa bir süreliğine de olsa Pieter Lastman’ın yanında Amsterdam’da çıraklık yapmış, 1625’de ise Leiden’de, arkadaşı ve meslektaşı Jan Lievens ile paylaştığı stüdyosunu kurmuştur. 1627’de öğrenci kabul etmeye başlamıştır ki bunlarında arasında Gerrit Dou da bulunur. 1629’da matematikçi Christiaan Huygens’in babası, devlet adamı ve şair Constantijn Huygens tarafından keşfedilmesi ona fayda sağlamıştır; bu bağlantısının bir sonucu olarak Prens Frederik Hendrik 1646’ya kadar Rembdrandt’an tablo satın almaya devam etmiştir. 1630’da babası ölen Rembdrandt, üç yıl sonra Amsterdam’da Hendrick van Uylenburg’un evini kiralamıştır ki bu adamın kuzeni olan Saskia van Uylenburgh ile de sadece bir yıl sonra 1634’de evlenmiştir. Çiftin 1635 doğumlu Rombertus ve 1638 doğumlu Cornelia adlarındaki çocuklarının daha bir yaşına basamadan ölmesinin ardından 1640 yılında doğan ve yine Cornelia olarak adlandırdıkları üçüncü çocukları da birkaç haftalıkken ölmüştür. Aynı yıl Rembrandt’ın annesi de vefat etti. Daha sonra 1641 yılında doğan Titus isimli erkek çocukları yaşa da, doğum sonrası zorlukların da etkisiyle, Rembrandt’ın eşi Saskia 1642 yılında vefat etmiş ve Oude Kerk’e gömülmüştür. Geertje Dircx eve Titus’a bakması için alınmış, Rembrandt ile 1649’da kötü sonla biten bir ilişki yaşamıştır. 1640’ların sonuna doğru Rembrandt, 1647’de evine kâhya olarak giren Hendrickje Stoffels ile bir ilişkiye başladı ki evli bir çift gibi yaşayan çiftin 1654 yılında adını Cornelia koydukları bir kızları oldu. Günahkâr olduğu iddiasıyla Stoffels kiliseden aforoz edilse de çift ilişkilerini sürdürmüşlerdir.

Rembrandt - Doodle
Rembrandt – Doodle

Okumaya devam et “Rembrandt van Rijn: Işığın ve Gölgelerin Ressamı”

Yazı kategorisi: Biyografi, Tarih

Kemal Sunal: İnek Şaban

Kemal Sunal
Kemal Sunal

Merhaba,

Bugün belki de sanat dünyasının en iyisi, ustası, idolü bu dünyadan göç etti. Yeri geldi İnek Şaban, yeri geldi Çöpçüler Kralı, yeri geldi Sahte Kabadayı oldu. Ama hepsinde sanki farklı Kemal Sunal’lar vardı. Aradan yıllar geçmesine rağmen kimse onun yerini dolduramadı. Kimse onun gibi olamadı. İşte tam 13 yıl önce bugün bu güzel insan hayata gözlerine kapadı. Allah mekanını cennet eylesin.

Ali Kemal Sunal (11 Kasım 1944, İstanbul; 3 Temmuz 2000, İstanbul), Türk tiyatrocu, komedi oyuncusu, sinema sanatçısı ve yazar.

Türk sineması’nın büyük komedi oyuncusu ve sinema oyuncularından biri olarak kabul edilen Kemal Sunal, oynadığı rollerle Türk sinemasına yeni bir soluk getirdi. Çevirdiği filmlerde genellikle saf, şanslı, iyi yürekli karakterleri canlandırmıştır. Filmlerinin ilk gösterimlerinden yıllar sonra bile hala büyük bir ilgiyle izlenmesi olgusunu, yazmış olduğu bilimsel yüksek lisans tezinde sosyolojik olarak irdelemiştir.

Gençliği

İstanbul Küçükpazar semtinde doğan oyuncunun babası Malatya doğumlu Migros’tan emekli Mustafa Sunal; annesi Saime Sunal’dır. Kemal Sunal’ın, Cemil Sunal ve Cengiz Sunal adında iki kardeşi vardır.

Sanatçı, ilkokulu Mimar Sinan İlkokulu’nda okudu, Vefa Lisesi’nden mezun oldu. Yüksek tahsiline Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünde başladı. Öğrenimi sırasında Emayetaş Fabrikasında çalışmış, ayrıca elektrikçide çıraklık yapmıştır. Vefa Lisesindeki felsefe hocası Belkıs Balkır’ın sanatçıyı Müşfik Kenter ile tanıştırmasının, Kemal Sunal’ın kariyerinde önemli yeri vardır.

Okumaya devam et “Kemal Sunal: İnek Şaban”

Yazı kategorisi: Biyografi, Doodle, Tarih

Franz Kafka: Modernizm’in Özgün Sanatçısı

Merhaba,

Bugün Google, modern dünya edebiyatının özgün yazarı Franz Kafka’nın doğum günü için bir doodle yayınladı. Ben de bu önemli yazar için birşeyler yazmak istedim. Kafka’nın eserlerini okuduğunuzda Franz Kafka’nın nasıl bir aile ve çevreden geldiğini çok iyi anlayacaksınız. Çevresinden ve ailesinden çok etkilenmiştir. Özellikle “Dönüşüm” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Google’ın hazırladığı doodle da bu kitaba göre hazırlamış. Resimdeki böcek, “Dönüşüm” adlı eserindeki böceği simgeliyor. Şimdi Google’ın yayınladığı doodle’ı paylaşalım sonra hayatını anlatmaya başlayalım.

Franz Kafka: Doodle
Franz Kafka: Doodle
Franz Kafka
Franz Kafka

Franz Kafka, modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından biridir. Temmuz 1883’te Prag’da ufak moda eşyalar satan bir dükkan işleten Hermann ve Julie Kafka’nın 6 çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. 3 kız kardeşi de kendinden uzun yaşamıştır. Hukuk okumuş, boş zamanlarında yazmaya başlamıştır. Yazıları, ilk olarak Betrachtung, 1912 yılından itibaren yayımlanmaya başlamıştır. Kafka’nın duygusal deneyimleri ve ailesiyle olan ilişkileri eserlerinde özellikle günlük ve mektuplarında ifade bulmuştur. Babaya Mektup’ta (Almanca: Brief an den Vater) Kafka’nın bakış açısından babasıyla olan ilişkisi gözükmektedir. Hayatta olduğu süre içerisinde 7 kitap yazmıştır, bunların yanında 3 tamamlanmamış roman ve bir çok mektup ve günlük bırakmıştır gerisinde. Kafka yakın arkadaşı Max Brod’dan öldüğünde tüm bu eserlerini yakmasını istemiştir. Max Brod’un Kafka’nın bu isteğini yerine getirmemesi sayesinde bugün bu eserleri okuma şansına sahibiz. Kafka tüm eserlerini Almanca yazmıştır. Kafka modernist yazar olarak görülmektedir. Eserlerinde suç, özgürlük, yabancılaşma ve sorumluluk ayrıca otoriteye bireysel karşı koyma gibi temaları işlemiştir. Kafka’nın en tanınmış eserleri Dava, Şato ve Dönüşüm ‘dür. Kafka 3 haziran 1924’te verem’den ölmüştür.

Acaba neden arkadaşından eserlerini yakmasını istemiş? Yazdıklarının çok saçma olduğunu düşünürler diye mi acaba? Bakalım yazının devamında bununla ilgili herhangi bir şey yazmışlar mı?

Okumaya devam et “Franz Kafka: Modernizm’in Özgün Sanatçısı”

Yazı kategorisi: Biyografi, Doodle, Tarih

Antoni Gaudí: Art Nouveau Akımının Öncüsü

Merhaba,

Bugün Art Nouveau akımının öncüsü olan ünlü Katalan mimar Antoni Gaudí’nin doğum günü. Öyle ki Google Antoni Gaudi için özel doodle hazırlamış. Diğer adı Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet olan bu mimar Barselona’nın ünlü mimarlarından biridir.  Google’ın hazırlamış olduğu doodle ile yazıya başlayalım.

Antoni Gaudi - Doodle
Antoni Gaudi – Doodle
Antoni Gaudi
Antoni Gaudi

25 Haziran 1852’de Katalonya’nın Reus kentinde doğmuştur. Bir bakır ustasının oğludur. 1869’da başladığı mimari eğitimi, askerlik hizmeti ve çeşitli nedenlerle sekiz yıl sürmüştür. 1878’de eğitimini tamamladığı Barselona kenti, tüm sanatsal etkinliklerinin merkezi olmuş ve kişiliğinin gelişiminde büyük yer tutmuştur. O dönem, Barselona’da özellikle tekstil endüstrisinin gelişmesiyle orta sınıfın güçlendiği, zenginliğin ve şehirsel gelişimin arttığı bir dönemdi. Gaudí, Fransız mimar Eugene Viollet-le-Duc ve “süsleme, mimarinin kaynağıdır” diyen İngiliz düşünür John Ruskin’in fikirlerinden etkilenmiştir. Zamanla 19. yüzyılın baskın tarihi stillerinin ötesine geçerek, kendi sınıflandırılması güç estetiğini yaratmıştır.

Gaudi'nin İmzası
Gaudi’nin İmzası

İlk önemli eseri, Vicens ailesi için 1883-1888 tarihleri arasında yaptığı Barselona’daki Casa Vicens adlı yazlık ev idi. Daha sonra Eusebi Güell adlı sanayici ile güçlü bir ilişki kurarak bu aile için yaptığı eserlerle Barselona’da prestij edinmiştir. Bu eserler, Güell Pavilyonu, Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Colonia Güell Türbesi ve Güell Parkı’dır. Diğer önemli eserleri arasında Teresano Koleji, kendisine yılın binası ödülünü kazandıran Celvet Evi, Bellesgurad Villası, Battlo Evi ve La Pedrera adıyla bilinen Casa Milà bulunur.

Okumaya devam et “Antoni Gaudí: Art Nouveau Akımının Öncüsü”

Yazı kategorisi: Biyografi, Tarih

Osman Gazi: Osmanlı Devleti’nin Kurucusu

Osman Gazi
Osman Gazi

Merhaba,

Bu yazımda Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve beyliğin ilk padişahı olan Osman Gazi diğer adıyla Ataman Bey yada mahlasıyla yani lakabıyla Osmancık yada Fahrüddin hakkında birşeyler yazmak istiyorum.

1258 yılında Bilecik, Söğüt ilçesinde doğmuş ve 1 Ağustos 1326 yılında Bursa’da vefat etmiştir. Babası Ertuğrul Gazi ve annesi Hayme Hatun’dur. Saltanatı 27 yıl sürmüştür. O vefat ettikten sonra yerine oğlu Orhan Gazi geçmiştir.

1299 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’nin uçbeyi olmaktan çıkıp bağımsızlığını ilan etmiştir. Moğol istilalarından kaçan Müslüman’ların, beyliğine sığınmasıyla birlikte siyasi ve askeri güç elde etmiştir. Çöküş döneminde bulunan Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki karışıklıkların da etkisiyle kısa sürede Anadolu ve Doğu Roma’nın hakimi durumuna gelmiştir. Öldüğü zaman beylik, Eskişehir ile Bursa arasındaki topraklarda hüküm sürüyor, Doğu Roma İmparatorluğu’na ait İznik ve Bursa’yı abluka altında tutmaktaydı.

Osman Bey hakkında en eski eseri sırasıyla Ahmedî, Dâstân ve Tevarih-i Mûlûk-i Âl-i Osman’ ile Şükrullah, Behçetu’t-Tevarih ve Âșıkpaşazade, Tevarih-i Âl-i Osman eserleri sıralanabilir.

Babası Ertuğrul Gazi (bazı kaynaklara göre Erdoğdu Bey) Batı Anadolu’da Söğüt Ovası ile Domaniç Yaylasında yaşayan Oğuz Türkleri’nin Bozok boyunun Kayı kolundan olan büyük kalabalık bir obaya başkanlık etmekte idi. Osman Gazi onun küçük oğlu idi. Tarihçi İbni Kemal, Tevarih-i Al-i Osman adlı eserinde Ertuğrul Bey’in Anadolu’ya (Rum’a) geldiğinde iki oğlu bulunduğunu, Söğüt’te göçebe yaşamının sürdürürken 1254’de (hicri 652’de) “aslan yapılı ay yüzlü” küçük oğlu Osman’ın doğduğunu bildirir. Halk söylentilerine göre annesi (ya da babaannesi), Hayma Ana’dır. Yine tarihçi İbni Kemal, Osman’ın gençliğinde “yiğitler arasına girdiğini” ve “vurmada, tutmada, durmada ve oturmada herkesi kendini uydurduğunu” belirtir ve kardeşlerden en küçüğü olmakla beraber “şimşir (kılıç) ve tedbirle cümlesinden evvel olduğunu” bildirir. Bu anlatımın Oğuz destanınin temalarına benzer şekilde işlenmiş olduğu barizdir.

1281 yılında 23 yaşında iken Kayı Boyu’ndan Ömer Bey’in kızı Malhun Hatun ile evlendi. Bu evlilikten daha sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçecek olan Orhan Gazi doğdu. Daha sonra Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatun ile evlendi. Bu evlilikten de Alaeddin Bey dünyaya geldi.

1281 yılında babası Ertuğrul Bey 90 yaşlarında iken ölmüştür. Birçok tarihcinin anlaştığı görüşe göre, Kayı aşireti beyliği için beylik görevi değişmesi barışçıl olmamış ve beylik görevini üzerine alabilmek için Osman Gazi yakinları ile “taht mücadelesi” yapmıştır. Bu mücadelenin kimle yapıldığı ve nasıl geliştiği tartışmalı olup değişik tarihçiler değişik anlatımlarda bulunmaktadırlar.

Okumaya devam et “Osman Gazi: Osmanlı Devleti’nin Kurucusu”

Yazı kategorisi: Biyografi, Tarih

II. Abdülhamid Han

II. Abdülhamid Han Osmanlı’nın ilk ve tek anayasasını düzenleyen II. Abdülhamid Han!

Saltanatı doğumundan 34 yıl sonra 34. padişah olarak 1876’da başlayıp 32 yıl sürdü ve vefatından 10 yıl önce 1908’de sona erdi.

21 Eylül 1842’de doğdu ve 10 Şubat 1918’de vefat etti. Babası Abdülmecid Han ve annesi Tir-i Müjgan Sultan’dı. Çok iyi bir tahsil görerek Fransızcayı ve din ilimlerini en iyi şekilde öğrendi. Amcası Abdülaziz Han onu Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanında götürdü. Abdülaziz Han’ı tahttan indirip şehit ettiren, böylece Osmanlı Devleti’nde idareyi ele geçiren batı kuklası bazı paşalar, V. Murat’ın şuurunun bozulması üzerine, devlet işlerine karışmaması ve yalnız millet meclisinin çıkaracağı kanunlara göre hareket etmesi koşuluyla, Abdülhamid Han’u sultan ilan ettiler.

II. Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti büyük sıkıntılar içindeydi. Karadağ ve Sırbistan’da savaş kötüye gidiyordu. Ama bu arada Sadrazam Mithat Paşa ve arkadaşlarının isteği üzerine 23 Aralık 1876’da Birinci Meşrutiyet ilan edildi. Ancak gayrimüslimlerin dahi yer aldığı Meclis-i Mebusan’ın ilk işi Rusya’ya harp ilanı oldu. 93 harbi diye tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan İstanbul’a hicret etti. Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid, ilk iş olarak devleti parçalanma ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan’ı kapattı (13 Şubat 1878) ve devlet idaresini eline aldı. Ayastefanos antlaşması ile Osmanlı Devleti Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum’u kaybediyordu. Ancak İngiltere ile anlaşan Abdülhamid Han, Kıbrıs’ın idaresini onlara bırakmak şartıyla, yeniden topladığı Berlin Konferansı’nda kaybedilen toprakların bir kısmına sahip oldu.

Okumaya devam et “II. Abdülhamid Han”